And Çetin
Dışarı çıkmadan evvel aynaya bakın

Dışarı çıkmadan evvel aynaya bakın

Çevrenize şöyle bir göz atacak olursanız, çok basit ve sıradan fikir ve ürünlerin, fevkalade bir ambalajla sunularak kapış kapış satıldığını göreceksiniz. Bir de işinize yarayan, ancak görüntüsü nedeniyle kullanmaktan pek de hazzetmediğiniz ürün ve servisler var. Bunun da ötesinde, çekici paketlemeyle üstün mühendisliği birleştirebilen ve milyarlarca dolarlık değerlemelere ulaşan o çok nadir markalar (bkz: unicorn).

Yeni bir girişime atılırken yapabileceğiniz en büyük hatalardan biri, 'ambalajınızı' hafife almak ya da daha kötüsü, hiçe saymak olacaktır.


İmaj her şeydir, susuzluk hiçbir şey


O eski Sprite reklamlarının gerçeği yansıttığını düşünüyorsanız, bir daha düşünün.

Basitçe, 'imaj' yerine markanızın ambalajını, yani ürünlerinizin kutusundan reklamlarınıza kadar müşterilerinizin sizinle etkileşime geçtiği tüm öğelerin genel tasarımını/görsel kalitesini koyalım. 'Susuzluk' yerinde de, müşterilerinizin ihtiyaçları yer alsın.

Daniel Kahneman, ünlü Thinking, Fast and Slow adlı kitabında iki tür akıldan bahseder: 'Sistem 1' hızlı, içgüdüsel ve duygusalken; 'Sistem 2' yavaş, kasıtlı ve mantıklıdır. Günlük hayatımızda aldığımız çoğu karar, özellikle de ufak tefek satın almalar gibi fazla kafa yormak istemediklerimiz, Sistem 1'in kararlarıdır.

Müşterilerinizin ihtiyaçlarını görüyor, yani onların Sistem 2'sine hitap ediyor olabilirsiniz fakat günün sonunda Sistem 1'in hükmüne karşı koyamazsınız. Yani eğer müşterilerinizin üstünde yarattığınız ilk intiba vasatsa, ürün ya da servisiniz ne kadar iyi çalışırsa çalışsın, onları (kalplerini) uzun vadede kazanmanız çok zor olacaktır.


İnsan beyninin nasıl çalıştığını göz ardı edemezsiniz


Bu sabah kahve mi içseniz yoksa çay mı? Akşam et mi yeseniz balık mı? Mavi gömleği mi giyseniz yeşili mi? Şu uygulamayı mı indirseniz, yoksa bunu mu?

Her gün yaptığınız onlarca seçim, hele özne nesneye yabancıysa, nesnenin nasıl göründüğü ve bu görüntünün bilinçaltınızda ne tür çağrışımlara yol açtığıyla alakalıdır.

Her yıl pazarlamaya milyonlarca dolar harcayan dev markalar, bu çabalarının sonucunda zihnimize bazı taslaklar yerleştiriyorlar. Biz de bu taslaklara yakın nitelikte başta şekiller (logolar, yazı karakterleri, görsel efektler vb.) gördüğümüzde, o ürünü istemsizce bu dev markalarla bağdaştırıyor ve 'güveniyoruz'; bu güven de satın alma işleminin önündeki pürüzleri gideriyor.

Aynı şekilde, yaşadığımız her tatsız alışveriş tecrübesi –hani şu 'arada 2 kat fiyat farkı var, bir deneyeyim canım ne kadar kötü olabilir ki?' türünden olanlar– akabinde bilinçaltımızda negatif şablonlar oluşturuyor. Sözkonusu malın kuvvetle muhtemel özensiz ambalajı, basit logosu ve ucuz hissiyatı, aklımıza kazınıyor ve bu anıyı ucundan da olsa çağrıştıran bir başka yeni ürünle karşılaştığımızda, mesafeli yaklaşıyor ya da direkt köşe bucak kaçıyoruz.

Sanırım hepimiz, hangi gruba dahil olmak istediğimizi biliyoruz.


Özenin


Kelimenin iki anlamıyla da özenin; hem tasarımlarınıza özenin, hem de o dev markalara özenin.

Üstünde şirketinizin logosunu taşıyan en önemsiz materyalin, en minik detayına kadar özen gösterin. Ve eğer ortaya çıkardığınız ürünün görsel etkisi, o pahalı rakiplerinizin açık ara gerisindeyse, hiç çıkartmayın: İnsanların ilk intibasını kırmak, size yeni bir tasarımdan çok daha pahalıya patlayacaktır.

0 Yorum

Yorum Bırak