And Çetin
Sonsuz bir festival: Kolombiya

Sonsuz bir festival: Kolombiya

Atlantik'in doğusunda doğup büyüdüyseniz, muhtemelen Kolombiya hakkında bildikleriniz Narcos dizisi ya da The Grand Tour'un iki özel bölümünde izlediklerinizle sınırlıdır. Dünyanın 'öbür' ucunda yaşamanın verdiği böyle bir rahatlık söz konusu; anaakım medya bize ne sunarsa hap gibi yutup üstüne yatıyoruz, böylece bilmediğimizi kıskanmaktan kurtulmuş oluyoruz.

Başta ABD olmak üzere bugüne dek 15 ülke gezdim. Önceleri turistik amaç taşıyan bu seyahatler, sonraları yeni bir vatan arayışına döndü. Kendime hep birtakım kriterler empoze ettim ve bunlar otomatik olarak bazı ülkeleri öne çıkarırken, bazılarını tamamen radardan sildi. Yaklaşık 4 aydır Kolombiya'da kalıyorum ve henüz farkına vardım ki, aynı hayatınızı birleştireceğiniz eş gibi, vatan söz konusu olduğunda da ne aradığınızı bulana kadar bilmiyorsunuz.

Gelin size kâh gözlerimi dolduran, kâh tüylerimi diken diken eden bu ülkeyi dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.


Doğa


Eğer siz de benim gibi Lord of the Rings izledikten sonra nerede çekildiğini araştırıp, Yeni Zelanda'yı görmeyi bucket list'inize eklemiş biriyseniz, bilin ki henüz hiçbir şey görmediniz.

Kolombiya'nın olağanüstü tabiatını izah etmek etmek gerçekten güç; ancak kent yaşamına alışkın herhangi biri için inanması daha da güç olan, bu doğal mucizenin ne kadar ulaşılabilir ve ve günlük hayatla ne denli iç içe geçmiş olması. Nerede yaşarsanız yaşayın, şehrin en işlek sokakları bile binbir çeşit çiçek, ağaç, kuş ve böcekle dolu. Şehirden biraz uzaklaşacak olursanız, çevrenizi saran ve bulutlarla buluşan dağların yüzeyi öyle yoğun bir bitki örtüsüyle kaplanıyor ki... Hani bazen, geceleri kafanızı kaldırıp yıldızlara bakar, aslında şu koca evrende ne denli ehemmiyetsiz olduğunuzu fark edersiniz ya; işte Kolombiya'da da kendinizi doğa ana karşısında o denli savunmasız hissediyorsunuz.

Ülkenin en popüler turistik bölgelerinin bile bu denli bakir kalmış olması, aynı zamanda Kolombiyalıların Tanrı tarafından kendilerine bahşedilen bu topraklara gösterdikleri saygının bir sonucu.


Eğlence


Kolombiyalılar için hayatın kendisi, mütemadiyen kutlanması gereken bir bayram. Doğumgünleri büyük bir olay, sayısız ulusal ve dini bayramları var, zaten onlar olmasa illa ki bir maç kazanılmıştır, sonuçta her Kolombiyalı'nın haftada en az bir kez çılgınca içip dans etmesi için geçerli bir sebebi mutlaka olacaktır.

'Çılgınca'yı biraz açmak gerekirse... Misal geçtiğimiz ay, bulunduğum Ibagué şehrine özel San Juan ve San Pedro festivallerine katıldım. Bu vesileyle şehrin göbeğinde bir geçit töreni düzenlendi.

Rengarenk kostümler taşıyan ve farklı yöreleri temsil eden yüzlerce dansçının, ki bunların arasında seyircilere Aguardiente (rakının hafifi) dağıtan yarı çıplak polisler de vardı, türlü koreografiler sergileyerek, saatler boyunca önünüzden geçtiğini düşünün. Kilometreler boyu süren bir konvoy, binlerce coşkulu, mutlu ve elbette sarhoş vatandaş. Kolombiya'da sıradan br gün.


Özgürlük


Bir Latin Amerika ülkesi için gayet doğal karşılanacak, benim içinse büyük önem arz eden ve halen alışamadığım, neredeyse sınırsız gibi gözüken kişisel özgürlük ve rahatlığa değinmeden edemem.

Aslında hemen yukarıda sözünü ettiğim dansçı polisler, mevzunun bir özeti; kimse korkmuyor. Sadece polisten değil, aslında hiçbir kişi, kurum yahut yaptırımdan çekinmiyorlar. Bu, kendini, adaletsiz gördükleri her hükümet kararını sokağa çıkıp günlerce protesto ederken de gösteriyor, her yer ve her fırsatta biralarını yudumlarken de, sabahlara kadar güle oynaya parti yaparken de. Kimse çıkıp da "yahu kardeşim kıssana şu müziğin sesini" demiyor, sokakta sere serpe gezen hatunların güzelliği ayıplanmıyor takdir ediliyor, kiliseden çıkıp bara girene sorgu sual çekilmiyor.

Diyebilirsiniz ki her gelişmiş ülkede mevcut bu kişisel özgürlükler. Hayır, değil. Almanya'da gecenin üçünde Marc Anthony konseri vermeye kalkarsanız komşularınızın çağırdığı polis çok geçmeden kapınıza dayanır, akıl sağlığınız bile sorgulanır; ABD'de sokakta içki içemez ya da polisten çekinmeden haklarınızı savunamazsınız.


İnsanlar


Kibar, sıcakkanlı ve kültürlüler (başka bir deyişle, muy amable!). Tüm sözünü ettiğimiz özgürlüklerin kural tanımaz ve neredeyse anarşist bir topluma yol açacağını düşünebilirsiniz, ancak Kolombiyalılar evrensel görgü ve nezaket kurallarına fazlasıyla riayet ediyor. Hiçbir taksi şöförü sizi iyi günler dilemeden ya da adresi söyledikten sonra "elbette, memnuniyetle" demeden karşılamıyor, buenos días'sız AVM'lerde asansöre binilmiyor, dışarıdan oldukça kaotik görünen trafikte bile sürücüler genelde sinyallerini kullanıyor, dönel kavşağa bağlanmak için sırasını bekliyor, kimse kimsenin üstüne atlamıyor. En ücra mahallelerde bile vecino'lar, çöpünü geri dönüşümlü ve dönüşümsüz olarak ikiye ayırıyor.

Tanıştığım çoğu insan Türkiye hakkında, benim buraya gelmeden önce Kolombiya hakkında bildiğimden çok daha fazla şey biliyordu. Önyargıları yok; pozitif, hevesli ve meraklılar.

Kadınların güzellliği malum ve haklarında duyduklarınızın hepsi doğru. Ancak doğal güzelliklerinden ziyade, dikkat çekici olan bu konuda ne denli büyük bir efor ve emek sarf ettikleri. Kendilerine çok iyi bakıyorlar, saçlar her daim yapılı, makyajsız gezen yok, spor salonları tıklım tıklım dolu ve tüm bunların ardında yatan bir sebep var.

Kolombiya fazlasıyla ataerkil bir toplum ve kadınların üstünde güzel olmaları hususunda müthiş bir baskı söz konusu. Doğal kıvırcık saçla gezmek mesela, neredeyse ayıp görülüyor. Dış görünüşe verilen bu önem, erkeklerde de mevcut; şu sıcakta bile şortlu çok az erkeğe rastlıyorsunuz. Çoğu gömlek-pantalonla çıkıyor dışarı, hele hele restorana ya da bir davete gitmek türü bir okazyon söz konusuysa. Hepsi tıraşlı ve mis gibi kokuyor.


Yemekler


Derinlemesine Kolombiya mutfağına girmeyeceğim zira, bilhassa bir Türk için, biraz yavan kaldığını düşünüyorum. Cilantro (kişniş) hariç neredeyse hiç baharat kullanmıyorlar. Buraya geldiğinizde sık sık arepa (beyaz mısırdan yapılan ve tadı-tuzu olmayan, ekmek yerine tükettikleri pide türevi), tamales (bol soğan ve sarımsaklı pilav, domuz ve tavuk eti, sunumu egzotik, sıcak çikolatayla birlikte nefis bir kahvaltı ya da öğle yemeği oluyor) ve guacomole (avokado ezmesinden meze, favorim!) duyacaksınız. Hindistan cevizli limonatalarını da her gittiğiniz yerde deneyin mutlaka.

Nacizane tavsiyem, geleneksel ev yemeklerinden ziyade orta-üst düzey restoranları deneyimlemeniz. Lezzet ve sunum bakımından rahatlıkla Akdeniz ülkelerinin en iyi örnekleriyle kıyaslanabilir, servis ve porsiyonlar ABD standartlarında, fiyatlarsa covid öncesi Türkiye düzeyinde (en iyi lokal restoranlardan biri olan Baranda, 22.000 COP – $5,5 – karşılığında açık büfe öğle yemeği sunuyor). Elbette Bogotá ve Medellín gibi büyük şehirlere gittiğinizde kalite de fiyatlar da yükseliyor ama, Kolombiya'da dışarıda yemek yemek makul bir ziyafet her şartta.

Sağlık teması ve bilinçli beslenme alışkanlıkları, evvela marketlere girdiğinizde paketlerin üstünde karşılaştığınız 'yüksek ilave şeker', 'yüksek doymuş yağ' ya da 'yüksek sodyum' yazılı etiketlerde kendini gösteriyor. Yasal olarak tüm ürünler incelenip, gerekirse bu şekilde ambalajlanıyor. İlave şeker bulunmayan ürünler çok popüler ve örneğin bir açık büfeye gittiğinize, mango suyunun şekerlisi yanında şekersizi de mutlaka yer alıyor. Zaten kullanmaları gerektiği zaman da, şeker kamışının en saf ve sağlıklı hallerinden biri olan panela ekliyorlar genelde şeker yerine.

Avrupa'da egzotik olarak değerlendirilen hindistan cevizi, mango ya da avokado gibi meyve ve sebzeler burada sokaklarda çerez niyetine satılıyor. Aynı şekilde, etrafınızı saran dağların etekleri, nihayetinde tadacağınız en lezziz kahvelerle sonuçlanacak meyve tarlalarıyla kaplı. Bize alıştırdıkları gibi, tek bir Kolombiya kahvesi aroması yok; farklı yörelerde farklı tatlarda kahve çekirdekleri yetişiyor. Juan Valdez bu alanda en meşhur markaları, Quindio'da kahve temalı bir eğlence parkları bile var.


Otomobiller


Chevrolet Onix ya da Renault Kwid gibi Güney Amerika'ya mahsus, ulaşılabilir modeller revaçta. Mazda çok popüler, piyasanın herhalde 3'te 1'i onların. Vergiler nispeten düşük olduğu için, otomobiller ABD'yle neredeyse aynı fiyata satılıyor; onlar için değil ama bizim için oldukça ucuz. Gene hacim bazlı vergilendirme olmadığı için, iki litreden aşağı Mazda 3 yok örneğin. Ferrari'sinden Porsche'sine, üst segmentlerde de çeşit bol. Hiç görmeyeceğinizi düşündüğünüz modeller bile muhtemelen Bogotá'nın kapalı garajlarından birinde yatıyor. 

Yollar genelde dar ve ülkenin topoğrafyası gereği fazlasıyla virajlı ve inişli-çıkışlı olduğu için, otomobil tercihleri de buna göre belirleniyor. Neredeyse hiç otoban yok, bol yağmur var, altyapı büyük şehirlerden uzaklaştıkça zayıflıyor dolayısıyla bozuk zemin yaygın. Haliyle gücü yeten SUV alıyor, ya da minik ve ekonomik arabalarla işini görüyor. 

Akaryakıt nispeten pahalı ve normal benzinle 98 oktan arasında neredeyse iki kat fiyat farkı var. An itibarıyla litre fiyatı yaklaşık 3500 COP, ya da 0,9 Amerikan doları.

Taksiler oldukça yaygın ve ucuz, genelde 10.000 COP ya da $2,5 altına istediğiniz yere gidiyorsunuz. Alternatif olarak Uber de kullanabiliyorsunuz ama yaklaşık %50 daha pahalıya mal oluyor. Bunun haricinde 'korsan' WhatsApp grupları var, dahil olabilirseniz taksi fiyatına Uber servisi alıyorsunuz. Taksi demişken, inip binerken lütfen kapıyı yavaş kapatın, bu konuda oldukça hassaslar zira taksi için kullanılan arabalar o kadar eski ve ucuz ki, kapı kolunun elinizde kalması olası.

Trafikte sizi bir arı sürüsü gibi çevreleyen motosikletler, araç sürerken en çok dikkat etmeniz gereken unsur: Gerçekten kalabalıklar ve her an her yerden fırlayıp önünüze çıkabiliyorlar.


Ekonomi


Halkın başlıca şikayetlerinden biri bu, fakat ben grafiklere baktığım zaman Kolombiya pesosunun gayet iyi bir iş çıkardığını görüyorum, özellikle de ABD hazinesinin fütursuzca para bastığı covid döneminden bu yana.

Ülkedeki suç ve evsiz oranı, başka bir tablo çiziyor. Ortalama bir işte çalışıyorsanız, hayat ucuz değil. Bilhassa market alışverişi bel bükebiliyor, bu nedenle halk daha ulaşılabilir ve doğal yiyecek bulabildiği sokak pazarlarına yöneliyor. Ancak şöyle bir parantez açmak lazım; malların kalitesi yüksek. Gündelik tükettiğiniz yiyecek ve içeceklerin özellikle organiğini aramanıza gerek kalmıyor çünkü zaten hemen her şey doğal ve katkısız. Benzeri bir şekilde, Kolombiya'da üretilen kılık kıyafetin de kalitesi ortalamanın üstünde. Zaten AVM'ler, dışarıya nazaran bambaşka bir dünya; sokaklarda gezerken altyapı yetersizliğinden dem vuruyor, o kapıdan girdiğiniz andan itibarense kendinizi bir anda Avrupai bir ortamda buluyorsunuz.


Sağlık


Ziyaret ettiğim bir-iki dişçi hariç (dolgu başı 70.000 COP ya da $17) şahsen pek tecrübe etme fırsatım olmadı ama, Dünya Sağlık Örgütü'ne göre Kolombiya'nın sağlık hizmeti dünyanın en etkin 22. sistemi. Neredeyse bedava olan (örneğin emekliler için emekli maaşlarının %12'si) ve Entidades Promotoras de Salud (EPS) adını verdikleri sosyal sağlık sigortası çoğu ihtiyacınızı görürken, cüzi bir fiyat karşılığında edinebileceğiniz özel sağlık sigortası muayene ve tedavi bakımdan çok daha fazla seçenek sunuyor, ilaçlarınızı karşılıyor. Kolombiyalı doktorlar son derece niteliki bir eğitim alıyor ve tahsillerinin bir kısmını yurt dışında tamamlıyorlar.


Kültür ve sanat


Konunun uzmanı değilim ancak bu ülkede her türlü güzelliğe doyacağınızı size garanti edebilirim. Ülkenin 8. büyük şehrinde kalıyorum ve burada bile sanata, kültürel etkniliklere ve müziğe (ki Ibagué müziğin başketi olarak geçiyor) verilen değer etkileyici. Her köşe başında birbirinden orijinal heykellerle karşılaşıyor, trafik ışıklarında profesyonelleri aratmayacak yetenekler sergileyen müzisyen, dansçı ya da jonglörlere rastlıyorsunuz. Her konuttan latin müziği notaları yükseliyor ve her Kolombiyalı, dans temel eğitimin bir parçası olarak okullarda öğretildiği için, yeri geldiğinde buna fevkalade bir beceriyle eşlik ediyor.

Yukarıda sözünü ettiğimiz restoranlardaki sunum güzelliği, o restoranların dekorasyonunda ve çevrenizde gördüğünüz hemen her ilan ve tabelada da sürüyor. Her detaya, logoya, tasarıma bir özgünlük ve sanatsallık hakim.


Pesonun diğer yüzü


Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Onlara göre memleketlerinin temel kusurları arasında yolsuzluk, ekonomi ve güvenlik geliyor. Muhakkak ki haklılar, ancak kişisel bakış açıma göre başka problemler de var:

Güvenlik

Sözünü ettiğimiz gibi, burada insanlar polisten korkmuyor ve bu insanlara kapkaççılar da dahil. Kolombiya'da çok sayıda evsiz var ve bunun bir sonucu olarak suç oranı oldukça yüksek. Kişisel intibam, can güvenliğinden ziyade mal güvenliğinin ciddi bir problem teşkil etmesi; sokakta yürürken birinin gelip cep telefonunuzu ya da çantanızı kapıp götürmesi olası, hatta aynısı kırmızı ışıkta beklerken arabanızda da gerçekleşebilir.

Bu tür riskler örneğin ABD'nin de pekçok bölgesinde mevcut, şahsen ben biraz abartıldığını düşünüyorum ve geldiğim günden beri bir kez olsun kendimi tehlikede hissetmedim. Gelgelelim Kolombiya, Legatum Refah Indeksi'nin güvenlik kategorisinde 167 ülke arasında 156. sırada ve çevrenizde bu tür olaylara rastlamasanız bile, önü tamamen demir parmaklıklarla kaplı bakkallardan alışverişini barların arasından elini uzatarak yapanları, ya da market çıkışlarında her müşterinin fişini inceleyerek satın aldığı malları kontrol eden güvenlik görevlilerini, yahut hemen her hanede yer alan ve hırsızlara karşı organik bir alarm vazifesi gören köpekleri gördüğünüz zaman, Kolombiyalıların bu konuyu ne denli dert ettiklerini anlıyorsunuz. Kimse kendini güvende hissetmiyor ve sanırım bu, günvelik eksikliğinin kendisinden daha büyük bir sorun.

Aile

Kolombiyalıların aile bağları çok kuvvetli ve bunu eksiler arasında yazıyor olmam garibinize gidebilir. İzin verin açıklayayım.

Uzak-yakın pekçok aile ferdinizle aynı apartmanın farklı dairelerinde yaşadığınızı ve evinizin kapısının sürekli açık olduğunu düşünün. Akrabalarınızın günün herhangi bir saati haber vermeden çat kapı içeri girdiğini, ve nezaket kuralları gereği bu her gerçekleştiğinde işinizi gücünüzü bırakıp onlara lalapaşalık etmek durumunda kaldığınızı hayal edin (aynı senaryoyu aile fertleriyle beraber komşulara da uyarlayın). Akrabalarınızın, başta doğumgünü olmak üzere her tür özel gününe iştirak etmenin yazılı olmayan birer kanun kabul edildiğini varsayın.

Hepimizin bildiği gibi, ailenizi seçemezsiniz. Eğer tüm akrabalarınız sevip saydığınız insanlardan oluşsaydı, ki nadiren durum budur, belki bu tablo pek bir sorun teşkil etmezdi. O vakit bile bireyselliğin bu denli kısıtlandığı bir hayatın kimseye bir faydası olduğunu düşünmüyorum.

Çok sayıda Kolombiyalı'nın ülkesini terk ettiğini ya da etmek istediğine şahit oluyorsunuz; sorduğunuz zaman başta saydığımız yolsuzluk, ekonomi ve güvenliği sebep gösteriyorlar ancak dinlediğiniz zaman, aslında çoğu ailesinden kaçıyor. Yanlış anlamayın, sevmedikleri için değil; boğuldukları için.

Dinlence

Artık gayet iyi kavradığınız üzere, Kolombiyalılar eğlenmeyi seviyorlar ve buna vesile olacak tam 18 resmi ve dini tatilleri var. Çalıştıkları zaman da, günün en önemli öğünü olan öğle yemeği (ve ardından küçük bir kestirme) için 2 saatlik ara veriyorlar. Onlar için sevdikleriyle keyifli vakit geçirmek, her türlü kariyer hırsından daha değerli. Özetle hayatın tadını çıkartıyorlar ve buna imrenmemek mümkün değil.

Ne var ki, eğer siz hayattan büyük beklentileri olan, kafayı mesleği/girişimi/projesiyle bozmuş bir iş insanıysanız ve hedeflerinize ulaşmak için buna uygun bir ortama ihtiyaç duyuyor, etrafınızı bu nitelikte elemanlarla donatmak istiyorsanız, 'işiniz' zor. Hayat burada tatlı ama ağır akıyor, aceleye gelmiyor.

Ha, zaten halihazırda düzenli bir gelir kaynağınız varsa ve emekli hayatı yaşamak istiyorsanız, cennet.

Gürültü

Davullu zurnalı, daha doğrusu mariachi'li rumba'lı organizasyonlarda, gümbür gümbür müzik eşliğinde uyuklayan bebekler ya da dans eden küçücük çocuklar görmek sizi şaşırtmasın. Kolombiyalılar doğdukları andan itibaren sabahlara kadar devam eden partiler, saatler süren geçit törenleri, susmak bilmeyen cırcır böcekleri, hobi olarak havlayan köpekler, sokak aralarında 0-100 denemesi yapan motosikletler ve her kedi temasında çalmaya başlayıp ancak ertesi sabah susan araba alarmları eşliğinde büyüyorlar. Dolayısıyla onlar için bu tür gürültüler anormal bir durum teşkil etmiyor, fakat bu konuda hassas bir misafirseniz sürekli kafanız güzel gezmek istiyorsunuz zira katlanması bazen gerçekten güç oluyor.


Mantıksız tercih


Kimse en sorunsuz, en rafine ya da en ekonomik araba olduğu için Alfa Romeo almaz. İnsan, insan olduğu için Alfa Romeo alır; duygularına hitap ettiği için, ruhunu ateşlediği için, onu mutlu ettiği için. Sağından solundan gelen gıcırtıları motorun senfonisi örter, bozulduğunda sıkılan canınızı güzelliği telafi eder, yaktığı benzini helal eder.

Kolombiya da biraz böyle: En zengin, en güvenli ya da en huzurlu ülke değil; zaten onun için gelmiyorsunuz. İnsan olduğunuz, ama her şeyden önemlisi – hele şu dijital çağda – insanlığınızı hatırlamak ve yeniden yaşamak için görmeniz gerekiyor bu ülkeyi.

1 Yorum

  • Yunus  |  1 yıl önce
    Şaşırtıcı, gidip vakit gecirmeye deger bir yere benziyor. Detayli yazi icin tesekkurler

Yorum Bırak